12. Suicide Squad: Gerçek Kötüler (2016)
(Suicide Squad)
Devlet kendisini tehdit edecek süper kötülere karşı, hapishanede tuttuğu süper kötülerden bir ekip kurmak isterse neler olur? Bu sorudan yola çıkan film, renkli karakterlerine karşın bir özel efekt şovu olmaktan öteye gidemiyor. Mezardan çıkan mumya tarzı fantastik filmlerle süper kahraman janrını birleştirmeye gayret eden “Suicide Squad”, çeşitli klişeleri “kes yapıştır” mantığıyla peş peşe sıralıyor. David Ayer’in yazıp yönettiği film, ‘Adı kötüye çıkmış’ olanların herkesten daha iyi ve fedakâr olabildiği bir dünya sunuyor bize. Devlet, içeri tıktığı kötülerden daha kötü, hoşgörüsüz ve baskıcı mesela... Kötüler ise ya aşk ve kader kurbanı durumundalar ya da toplumun ötekileştirdiği yalnız insanlar... Aslında tüm bunlar çıkış noktası olarak kötü değil. Karakterlerin renkli ve ilginç oldukları da kesin. Ama “Sucide Squad” birbirinden kopuk, video klip gibi sahnelerle ilerleyen, duygusuz bir özel efekt şovundan öteye gidemiyor... Harley Quinn’i canlandıran Margot Robbie’nin arzulu ve coşkulu performansına ise yazık oluyor.
11. Justice League: Adalet Birliği (2017)
(Justice League)
Yönetmen Zack Snyder’ın öyküsünü Chris Terrio ile birlikte yazdığı film, düz bir ‘iyiler kötülere karşı’ öyküsü anlatıyor. Superman’in yokluğunda dünyayı ele geçirmeye çalışan Steppenwolf’a karşı bir araya gelen süper kahramanların maceralarını seyrediyoruz. Steppenwolf (Ciaran Hinds), dünyayı cehenneme çevirmekten başka hiçbir amacı olmayan, fiziksel olarak çok güçlü, şeytansı ve fantastik bir figür. Filme damgasını vuran ama çok da iyi ele alınamayan asıl mesele, başta Batman (Ben Affleck) olmak üzere herkesteki “Ah keşke Superman sağ olsaydı” temennisi... Öykünün sakat yanı, süper gücün yokluğunun kaosa yol açacağı fikri... “Adalet Birliği” sadece “süper güç özlemi”ni değil, kurtarıcılara duyulan hayranlığı da besleyen bir film. Aksiyon sahneleri ağırlıkla süperlerin kendi aralarındaki fiziksel çatışmalar üzerine kurulu. 4 saat süren yönetmen kurgusunun 2021 yılında ‘Zack Snyder’s Justice League’ adıyla internet üzerinden seyircilerle buluştuğunu ama eleştirmenlerden yine yüksek notlar alamadığını belirtelim. Seyircilerin tepkileri ise çok daha olumluydu.
10. Black Adam (2022)
Öykü, sömürgecilerin yönetimindeki Kahndaq halkının özgürlük özlemi çevresinde kuruluyor. Binlerce yıldır uyuyan Teth-Adam’ın gelişiyle, Kahndaq’lı arkeolog Adrianna Tomaz (Sarah Shahi) ve ergen oğlu Amon (Bodhi Sabongui), ezilen halkın aradığı kahramanı bulduğunu düşünerek umutlanıyor; onun sayesinde özgürlüklerine kavuşacaklarına inanıyorlar. Buna karşılık, Adalet Topluluğu onun tüm dünya için çok tehlikeli bir kitle imha silahı olduğunu öne sürüyor; hemen yakalanması gerektiğini söylüyor. Gizemli Teth-Adam’ın ise kahramanlık konusunda pek istekli olmadığını anlıyoruz. ‘Black Adam’ politik alt metinleriyle dikkat çekiyor. Buna karşılık, derinlikli bir film değil. Aksiyon ve özel efekt şovu her şeye hükmediyor. Yönetmen Jaume Collet-Serra’ya da bu pahalı CGI şovunu yönetmek kalıyor. Filmin büyük bölümü süper güçlerin kendi aralarındaki kapışmalarıyla geçiyor. Sonuçta, baskı altındaki bir halkın kurtuluşunun yine fiziksel güce ve kahramana bağlı olduğu bir film seyrediyoruz.
9. Wonder Woman 1984 (2020)
İflasın eşiğine gelen açgözlü, hırslı petrolcü (Pedro Pascal), insanların dileklerini gerçekleştiren objeyi öyle bir kullanır ki tüm dünyayı kısa sürede kaosa ve kıyamete doğru sürükler. Aynı objeyi iş arkadaşı Barbara (Kristen Wiig) ile birlikte petrolcüden daha önce bulan ve dileği kabul edilen Diana, uygarlığın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını herkesten önce fark eder. Hemen harekete geçer ama kendi dileğini geri alıp almamak konusunda kararsızdır. Diana gibi birisi olmak isteyen ve dileği kabul edilen Barbara ise kazandığı güçler nedeniyle daha karanlık bir noktaya sürüklenir. Patty Jenkins’in yönettiği bu çağdaş peri masalı, ‘hep daha fazlasını istemenin’ ve açgözlülüğün ağır bedelleri olacağının altını çizer. Pandemi döneminde Türkiye’de gösterime girmeyen film birçok ülkede internet üzerinden seyircilerle buluşmuştu.
8. Aquaman (2018)
Aquaman'in kendi adını taşıyan ilk solo filmi, annesi ve babasının tanışmasıyla başlıyor. Babası deniz feneri bekçisi Tom Curry (Temuera Morrison), annesi ise Atlantis kraliçesi Atlanna (Nicole Kidman)... Arthur Curry / Aquaman (Jason Momoa) ise süper güçleri olan bir melez... Sadece karada değil, deniz altında da yaşayabiliyor. İktidar hırsıyla yanıp tutuşan kardeşi Orm’un (Patrick Wilson) amacı önce Okyanusların Efendisi olmak, sonra da karada yaşayan insanları yok etmek... Orm'un nişanlısı, suya hükmetme yeteneği olan Mera (Amber Heard), vicdan sahibi bir Atlantisli olarak Arthur'dan yardım istiyor. Arthur'un Atlanna'nın büyük oğlu olarak tahtta hakkı var ama bunun için uzun süredir kayıp olan Üç Çatallı Mızrağı bulması gerekiyor. James Wan'ın yönettiği filmin büyük bölümü bilgisayardan çıkmış görüntülerle dolu... Özellikle deniz altında geçen sahnelerde tam bir fantazi dünyasındayız.
7. Shazam! Tanrıların Öfkesi (2023)
Atlas’ın öfkeli kızları, babalarının intikamını almak için günümüze geldiklerinde Shazam ve ekibi dahil karşılarına çıkacak tüm engelleri yok etmek istiyorlar… Film her anlamda iki ayrı dünya çıkarıyor karşımıza: Hespera ve Kalypso, kökü Yunan mitolojisine kadar uzanan canavarlı, ejderhalı eski usul fantastik sinemayı temsil ediyorlar. Billy ve kardeşleri ise günümüzün süper kahraman sinemasını… Bir yanda, hedeflerine kilitlenmiş Yunan tanrıçaları; diğer yanda, ‘süper kahramancılık’ oynamanın ötesine geçmekte zorlanan bir avuç Amerikalı çocuk duruyor. Filmin mizahı bu kontrast üzerinden şekilleniyor. Superman’i aratmayan süper güçlerine rağmen özgüven ve kimlik sorunları yaşayan Billy’nin ergenlik endişeleri de mizahın önemli bir parçası. Sadece içerdiği sihir ve büyü unsuruyla değil; merkezdeki kahramanların ergen olması nedeniyle de Harry Potter’ı akla getiriyor. Tıpkı Harry Potter’da olduğu gibi burada da kahramanlık yaparak büyüyen, olgunlaşan karakterler var. İlkinde olduğu gibi filmin bütününde renkli, dinamik bir gençlik duygusu egemen.
6. Man Of Steel (2013)
Serinin ismini değiştirmeyi dahi göze alan filmin, önceki Superman’lere oranla daha sert ve karanlık bir dünya hedeflediği belli. Zack Snyder'in yönettiği film, bizi Superman’in Kripton'daki bebekliğine ve ‘S’ sandığımız simgenin anlamına kadar götürüyor. Ergenlik sancılarıyla paralel gelişen süper yeteneklerin verdiği acı, ucubelik ile süperlik arasında kalmışlık ve hayatta ne yapacağına dair hâlâ bir karar verememiş olma halleri ilgiye değer. Ama hikâye ne yazık ki bunların hiçbirini geliştirmiyor. Karizmatik, otoriter babanın (Russell Crowe) bilgisayar belleğindeki gölgesi, kimlik sorunlarını anında çözüyor ve adamımız dünyayı kurtarmak için hemen harekete geçiyor. Gerisi bildik hikâye: Lois Lane’e (Amy Adams) sevdalı Superman, süper yeteneklere sahip kötü adamlara karşı gelerek dünyayı kurtarmak için harekete geçiyor. Perdede süper adamların yumruklu, tekmeli dövüşünün yarattığı büyük, görkemli tahribattan başka ilgiye değer bir şey yok. Binalar yıkılıyor, şehir altüst oluyor ve süperler, sınırları uzaya kadar taşan büyük ringde adeta Amerikan güreşi yapıyor.
5. Yırtıcı Kuşlar ve Muhteşem Harley Quinn (2020)
(Birds of Prey and the Fantabulous Emancipation of One Harley Quinn)
Yönetmen Cathy Yan, “Suicide Squad”de David Ayer'in kurduğu görsel dünyayı, daha renkli, canlı ve kıpır kıpır bir hale getiriyor. Son yıllarda bütün süper kahraman filmlerinin kendini kaptırdığı kirli ve karanlık estetiği, daha enerjik, neşeli, canlı bir dünyaya dönüştürüyor. Hikâyede kötü erkeklere karşı birleşen kadınların dayanışması dışında dişe dokunur bir yan bulmak biraz zor. Ama hikâyenin zayıflığını, vasatlığını unutturan bir özelliği var filmin... Başta Harley Quinn (Margot Robbie) olmak üzere karakterlerin iyi çizilmesi... Filmin bir başka artısı, mizah duygusu... Mizah tümüyle karakterler ve onların arasındaki ilişkiler üzerinden ilerliyor... Harley Quinn'in abartılı, teatral ve delimsirek halleriyle Black Canary, Cassandra ve Renee Montoya'nın sadeliği arasındaki kontrast, filmin mizahına sağlam bir temel teşkil ediyor. İçlerinde en güçlü motivasyonu taşıyan Helena Bertinelli ise süper kahramanlığa özenen çocuksu halleriyle ekibin belki de en saf üyesi... Cathy Yan, üslubu öylesine öne çıkarmış ki, hikâyenin gerçekliğiyle aramızda mesafe oluşuyor ama kendimizi duygusal anlamda iyi karakterlerin yanında hissediyor ve onlarla özdeşleşiyoruz.
4. Shazam! (2019)
İstediği zaman süper kahramana dönüşme şansına sahip olan bir çocuğun hikâyesi… Yetişkin bedenini önce içki almak için; güçlerini ise para kazanmak, hava atmak ve eğlenmek için kullanıyor. Verildiği “koruyucu ailedeki” kardeşi Freddy ile birlikte süper kahramancılık oynamakla gerçek bir süper kahraman olmak arasında gidip geliyor film boyunca... Zaten filmin asıl eğlencesi ve hikâyenin çekiciliği burada... Özellikle Billy ile Freddy'nin, Shazam'ın süper güçlerini keşfettikleri süreç komik anlara sahne oluyor. “Süper kahraman bedeni” bir çeşit kostüm oluyor onlar için. “Shazam!” süper kahraman türüyle Harry Potter tarzı fantastik filmleri buluşturuyor. Özellikle canavarların olduğu sahneler, eski usul fantastik masal filmlerinin dünyasını akla getiriyor. Yönetmen David F. Sandberg, 1940'lı, 50'li yılların ucuz süper kahraman filmlerini hatırlatan retro bir estetik kullanıyor. Shazam, “parlak renkli, pelerinli süper demode kıyafeti” ile gerçekçi bir Philadelphia dekoru önünde çıkıyor karşımıza... Komediyle aksiyonu birleştiren, aile seyircisine yönelik bir sevgi ve dostluk filmi.
3. The Suicide Squad: İntihar Timi (2021)
(The Suicide Squad)
Hapishanede başlayan film, kısa süreliğine alternatif bir ‘Görevimiz Tehlike’ gibi sürdükten sonra ABD’nin yasa dışı karanlık operasyonlarını akla getiren orman çatışmalarıyla sürüyor. Yönetmen James Gunn, Bloodsport (Idris Elba) liderliğindeki İntihar Timi’nin Corto Maltese adasındaki serüvenlerinde ise B tip ucuz canavar filmlerinin ruhunu ve görsel estetiğini yakalamaya çalışıyor. İlk film, ‘adı kötüye çıkmış’ olanların herkesten daha iyi ve fedakâr olabildiği bir hikâye sunuyordu bize. James Gunn, serinin konsepti olan bu fikirden yine vazgeçmiyor ama komedi dozunu öyle iyi ayarlıyor ki hiçbir şeyi çok ciddiye alamıyorsunuz. En duygusal ve dramatik anlarda dahi ironi duygusu kendini hissettiriyor. Bu arada, Harley Quinn, ilk filmde olduğu gibi yine hikâyenin merkezindeki karakterlerden biri. Devlet adına karanlık operasyonlara katılmaktansa hapishanenin temizlikçisi olmayı kabul eden Robert DuBois / Bloodsport da önemli bir karakter yeni filmde. 18 yaş ve üstü seyirciye hitap eden filmde ‘korkunç ve kanlı’ bir mizahın egemen olduğunu belirtelim.
2. Wonder Woman (2017)
Gal Gadot’un canlandırdığı Amazon prensesi Diana, I. Dünya Savaşı’nı bitirmek amacıyla yaşadığı cennet adayı terk ederek Almanların geliştirdiği kimyasal silahın peşine düşer. Filme, Diana ya da Wonder Woman’ın hayat hikâyesi olarak bakılabilir. Wonder Woman resimli romanlardaki gibi bir Amazon prensesi ve kökenleri Yunan mitolojisine kadar giden bir yarı tanrıça... Diana’nın büyüdüğü ada, uygarlık dışı bir mekân. Bir gizli cennet... İngilizler adına çalışan Amerikan casusu Steve Trevor’un (Chris Pine) uçağının ada açıklarında düştüğü sahne, öyküyü yakın tarihe bağlasa da mitolojiden hiç kopmuyoruz. Almanlar, Osmanlılar, İngilizler ve kimyasal silahlar bir yana her şey, Savaş Tanrısı Ares’le Diana arasındaki çatışmayla ilgili... Erkek yönetmenlerin egemen olduğu bir türde Patty Jenkins, teknik ve estetik anlamda gayet iyi iş çıkarıyor. Çektiği en güzel aksiyon sahnesi, Amazonlu kadınlarla Alman ordusunun plajdaki savaşı... Üniformalı erkeklerin ateşli silahlarına karşı kadınlar ok, mızrak ve kılıçların yanı sıra fiziksel güçleri ve akrobatik yetenekleriyle savaşıyorlar. Görsel anlamda keskin kontrastlara dayalı bir tür medeniyetler ve cinsiyetler savaşı bu...
1. Batman v Superman: Adaletin Şafağı (2016)
(Batman v Superman: Dawn of Justice)
Film DC Comics’in süper kahramanlarını bir araya getiren alternatif bir evrende geçiyor ve hikâyeyi “Adalet Birliği” (Justice League) adıyla anılan yeni seriye bağlıyor. Superman Metropolis’in, Batman Gotham şehrinin kahramanı. Hikâye Superman filmi “Man of Steel”in (2013) devamı niteliğinde. O filmde Superman’in cephesinden izlediğimiz savaşı bu kez Batman’in bakış açısından görüyor ve sivil halkın neler yaşadığına tanık oluyoruz... Batman kayıpların hesabını sormaktan yana. Superman’in güçlerinden rahatsız olan tek kişi o değil. Meseleye demokrasi açısından bakan senatör Finch de hesap vermesini istiyor. Öte yandan Superman de Batman’in yargısız infazlarından rahatsız. Batman – Superman gerilimi sürerken bundan en çok faydalanan ise Lex Luthor oluyor. Batman ve Superman kibirlerini çarpıştırırken o çılgınca bir ihtirasla kıyametin kopmasını arzuluyor. Süper kahramanları Tanrı’nın temsilcisi olarak görüyor ve Şeytan’ın tarafını tutuyor. Baştan sona karanlık, huzursuz ve kaotik bir film. Bu arada, Batman ile Superman’in testosteron saçan enerji israfına karşılık Lois ve Wonder Woman’ın sakinlikleri dikkat çekici.
Gönder