adscode
adscode
adscode

Gereksiz test gereksiz korku yaratıyor

Bilinen hastalığı olmayan kişilerde kanser belirteçlerinin kanda test edilmesi kişinin kanser olduğunu gösterir mi Bu bir sorun ve bu sorunla en çok check-up veya hastaların genel muayenesi sırasında

Gereksiz test  gereksiz korku yaratıyor

Yapılan kan testlerinin sonucunun kanser şüphesi yaratması hastaların gereksiz panik ve endişe yaşamasıyla sonuçlanabiliyor. İşin kötüsü bu sık karşılaşılan bir sorun. Acıbadem Üniversitesi Medikal Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Sönmez, bu soruna sağlık kurumlarında poliklinik muayeneler sırasında hastalardan, kan tetkikleri dahilinde tümör belirteçleri de istenmesinin yol açtığını ve az da olsa yüksek çıkan değerlerin hastaları korkuttuğunu söylüyor. Sönmez, “Bu sorunla özellikle birinci basamak sağlık merkezlerinde karşılaşılıyor ve bu yaklaşım nedeniyle hastaların ileri tetkik için bir üst merkeze refere edilmeleri ekstra stres yaşanmasıyla sonuçlanıyor” diyor.

 

 

 

CHECK-UP YAPTIRANLAR DİKKAT!

Bilinen hastalığı olmayan ve check-up için hastaneye başvuran kişilerde sıklıkla kan tetkikleri aracılığıyla tüm tümör belirteçlerine bakılması dikkat çekiyor. Bunun sonucunda örneğin bağırsak ve pankreas kanseri gibi sindirim sistemi kanserlerinde, yükselebilen “Ca 19.9” değeri normal değerin üst sınırını biraz geçtiğinde tomografi, kolonoskopi ve endoskopi gibi ileri tetkikler isteniyor. Bu noktada sorun olmadığı düşünülse bile hastayı rahatlatmak için istenen ileri tetkiklerin (görüntüleme vb.) hem maddi açıdan gereksiz masraf ve zaman kaybına hem de gereksiz korkuya neden olduğu belirtiliyor.

KANSER BELİRTEÇLERİ FARKLI NEDENLERLE DE YÜKSELEBİLİR

Bu noktada “Bir testte pozitif çıkan değer gerçekte ne kadar pozitiftir” sorusu akla geliyor. Prof. Dr. Özlem Sönmez,“ Solid tümörlerde tümör belirteçleri kesinlikle tanı için kullanılmamalıdır. Bu belirteçler tanısı olan hastalarda hastalık takibinde kullanılır. Bunun en önemli nedeni, tümör belirteçlerinin kanser dışı nedenlerle de yükselebileceği gerçeğidir. Örneğin, ‘CEA’ kolon kanserinde kullanılan bir belirteç olmasına rağmen sensitivitesi yüzde 80, spesifitesi yüzde 70’tir. Benzer şekilde ‘CA-125’ over kanseri takibinde kullanıldığı halde erken evrede ancak yüzde 50 hastada yükselmektedir. Bu değer, overin iyi huylu (kist oluşması, adet düzensizliği vb) durumlarında da yükselebildiği için over kanserine spesifitesi düşüktür. ‘Ca19-9’ ise pankreas kanserinin takibinde kullanılan diğer bir belirteçtir ve sensitivitesi yüzde 79-95 arasında değişirken, spesifitesi yüzde 82-91 arasındadır. Bu değer sadece kanser değil, ‘Pankreatit’ gibi durumlarda da yükselebilir ve bazen kendi kendine bile düzelebilen bir enflamasyon durumuna işaret edebilir. Bu nedenle bu belirteçlerin farklı nedenlerle yükselebileceği unutulmamalıdır” diyor.

DOĞRU YÖNTEM NEDİR?

Kanser belirteçlerinin kanda test edilmesi durumuyla, en çok check-up sırasında ve hastaların endişeleri nedeniyle doktorlarına yönelik, “Her değerime bakılsın istiyorum” ısrarı yüzünden karşılaşılıyor. Genel sağlık kontrolleri sırasında kanserle ilgili belirteçlere bakılmasının doğru olmadığını söyleyen Sönmez, “Kanser taraması için doğru olan yöntem Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yaş sınırı belirlenerek rutin tarama programlarına alınan tetkiklerin yapılmasıdır. Bu testler ancak kanser tanısı alan hastalarda takip amaçlı kullanıldığında güvenilir olur” diyor. Peki Bu tür kan testleri gerçek kanser taramalarının gözden kaçırılmasına neden oluyor mu? Prof. Dr. Özlem Sönmez, Tümör belirteçlerinin kanser olmayanlarda yüksek olabilecekken kanser tanısı alan her hastada yükselmeyebileceğine, bu nedenle rastgele istenilen bu testler, ‘normal’ çıktı diye kanser tanısının dışlanmaması gerektiğine dikkat çekiyor. Sönmez; “Kanser şüphesi olan kişide bu testler ‘normal’ çıktı diye tanının dışlanıp ileri testlerin yapılmaması kanser tanısının atlanmasına ve hastalığın tanısının gecikmesine neden olabilir” diyerek karşılaştıkları bir diğer soruna dikkat çekiyor.

NE YAPILMALI?

Kanser taraması için en doğru yöntemin, aile öyküsü olan hastalara ( erken başlamak koşuluyla) Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirlenen serviks, meme, kolon ve akciğer tarama programlarının doğru uygulanması olduğunu belirten Prof. Dr. Özlem Sönmez, “Bunların rutin pratiğimize yerleştirilmesi ve hastaların doğru şekilde yönlendirilmesi şarttır. 40 yaşından itibaren mamografi ile meme kanseri taraması, yıllık kadın doğum muayenesi, 45 yaşından itibaren kolonoskopi ile kolon kanseri taraması, >50 yaş ve 20 paket yıl sigara öyküsü olan hastalarda akciğer tomografisi ile akciğer kanseri taraması daha etkilidir” diyor.

adscode

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder