Türkiye’nin Afrika ülkelerine eşit ortaklık prensibi, ihtiyaç odaklı projeler geliştirmesi, kıta ülkelerinin bağımsızlığına odaklanması ve sömürgeci bir geçmişe dayanmayan tarihsel bağları, özgün bir işbirliği politikasının zeminini hazırlıyor.
ORSAM Kuzey Afrika Çalışmaları Koordinatörü Dr. Kaan Devecioğlu, Türkiye'nin Afrika modelini ve Afrika ülkeleriyle artan işbirliğinin altında yatan faktörleri AA Analiz için kaleme aldı.
Türkiye, savunma sanayi alanında kaydettiği hızlı ilerlemeyi Afrika'da stratejik bir avantaja dönüştürerek bölgede önemli bir aktör haline gelmiştir. TUSAŞ tarafından üretilen T-129 ATAK helikopterlerinin Nijerya'ya teslimatı ve bunun savunma işbirliğine yansıyan etkisi, bu yükselen gücün somut bir göstergesidir. Türkiye'nin Afrika'daki bu yükselişi, sadece savunma sanayi ihracatıyla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda eğitim, teknoloji transferi ve güvenlik işbirliği gibi alanları da kapsıyor.
TÜRKİYE'Yİ ÖNE ÇIKARAN DÖRT TEMEL FAKTÖR
Türkiye'nin Afrika'da savunma sanayi alanında öne çıkmasını sağlayan dört temel faktöre dikkat çekilebilir.
Bunlardan ilki, T-129 ATAK helikopteri, Bayraktar TB2 İHA/SİHA'lar, HÜRKUŞ eğitim uçakları ve zırhlı kara araçları gibi yerli ve milli savunma ürünlerinin Türkiye'yi uluslararası pazarda rekabetçi bir konuma taşımasıdır.
İkinci olarak Türkiye'nin Afrika ülkelerinin finansal kısıtlamalarını göz önünde bulundurarak uygun finansman modelleri ve teknoloji transferi seçenekleri sunduğuna dikkat çekilebilir.
Üçüncü faktör, Türkiye'nin savunma sanayi ürünlerinin terörle mücadele, sınır güvenliği ve asimetrik savaşlar gibi Afrika'daki spesifik güvenlik ihtiyaçlarına yönelik tasarlanmış olmasıdır. Öne çıkan dördüncü husus ise Türkiye'nin Afrika ordularına yönelik eğitim programları ve teknik destekle işbirliğini derinleştirmesidir. Bu, yalnızca askeri ekipman satışını değil, uzun vadeli stratejik ortaklıkları da beraberinde getiriyor.
Diğer taraftan Türkiye'nin Afrika'daki savunma sanayi işbirlikleri Nijerya'nın ötesine geçerek Afrika'da Libya, Somali, Etiyopya, Tunus, Cezayir, Fas, Mali, Burkina Faso, Nijer ve Çad gibi ülkelere kadar uzanıyor. Örneğin Türkiye, Libya'yla 2020 yılında geliştirdiği savunma ve güvenlik işbirliğinin ardından bu ülkede göreceli istikrarın sağlanmasına katkı sağlamıştı. Ankara, Somali'de askeri eğitim üssü kurarak ve Somali ordusuna Bayraktar TB2 SİHA'ları dahil olmak üzere çeşitli ekipmanlar sağlayarak, Mogadişu yönetiminin teröre karşı savaşta ilerleme kaydetmesine destek olmuştu. Diğer taraftan Türkiye, son yıllarda terör hareketlerinin yoğunlaştığı Sahel'deki Mali, Burkina Faso ve Nijer'e de desteğini artırıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin Afrika'da güçlenen bu konumu, onu kıtadaki diğer aktörlerden ayıran benzersiz bir imaja sahip olmasını sağlıyor.
"TÜRKİYE MODELİ" VE KÜRESEL AKTÖRLERDEN FARKLILAŞAN YAKLAŞIMLAR
Türkiye, son yıllarda Afrika kıtasında geliştirdiği özgün politikalarla, geleneksel küresel aktörlerden farklı bir ortaklık modeli oluşturdu. Özellikle Fransa'nın etkisinin gerilediği Batı Afrika'da ve stratejik öneme sahip diğer bölgelerde Türkiye, kalkınma odaklı ve eşit ortaklık prensibiyle yeni bir işbirliği paradigması sunuyor. Bu yaklaşım, "Türkiye Modeli" olarak adlandırılabilecek bir yapıya dönüşüyor ve kıtadaki ülkeler için alternatif bir işbirliği çerçevesi sunuyor.
Türkiye, Batı ve Doğu bloklarının çıkar çatışmalarının yoğun olduğu bölgelerde, "tarafsız ve yapıcı bir aktör" kimliğiyle dikkat çekiyor. Afrika'da özellikle Batı'nın etkisinin gerilediği ve Çin ile Rusya gibi aktörlerin etkinliğini artırdığı bir dönemde Türkiye, dengeleyici bir rol oynuyor. Türkiye'nin ideolojik dayatmalardan uzak, pragmatik ve ihtiyaçlara odaklanan politikası, bölge ülkeleri tarafından olumlu karşılanıyor. Örneğin Nijerya'da Türkiye'nin özellikle altyapı yatırımları, savunma sanayi işbirliği ve insani yardımlarla desteklediği tarafsız politikası, bölgenin istikrarına katkı sağlıyor. Bu, Türkiye'nin bir "güç boşluğu" doldurma çabasından ziyade, yerel ihtiyaçlara yönelik yapıcı çözümler sunma arzusunu yansıtıyor.
Türkiye, Afrika ülkeleriyle ilişkilerinde yalnızca ekonomik çıkar odaklı bir model izlemek yerine, uzun vadeli ve çok boyutlu ortaklıklar kurmayı hedefliyor. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Türk Kızılayı ve Maarif Vakfı gibi kurumlar aracılığıyla kıtada altyapı desteği, insani yardım ve eğitim projeleri yürütülüyor. Bu projeler, yalnızca kısa vadeli sorunları çözmekle kalmayarak aynı zamanda Türkiye'yi yerel halk ve yönetimlerin gözünde "güvenilir bir ortak" haline getiriyor.
Türkiye'nin Afrika'ya yönelik politikası, Batılı ve diğer küresel aktörlerin yaklaşımlarından birçok yönüyle ayrışıyor. Bu farklılıklar, "Türkiye Modeli" olarak adlandırılabilecek özgün bir işbirliği paradigmasının temelini oluşturuyor. Bu anlamda Türkiye'nin Afrika ülkelerine eşit ortaklık prensibi, ihtiyaç odaklı projeler geliştirmesi, kıta ülkelerinin bağımsızlığına ve kapasite artırımına odaklanması, sömürgeci bir geçmişe dayanmayan tarihsel ve sosyo-kültürel bağları, özgün bir işbirliği politikasının zeminini hazırlıyor. Örneğin Türkiye, Afrika ülkelerinin dış müdahalelere karşı daha dirençli olmalarını sağlamak için savunma sanayi, eğitim ve sağlık gibi alanlarda kapasite artırıcı işbirlikleri sunuyor. Nitekim Nijerya'ya yapılan T-129 ATAK helikopteri teslimatı ve bu teslimatın operasyonel kapasite üzerindeki etkisi, bu bağlamda önemli bir örneklik teşkil ediyor.
JEOPOLİTİK REKABETTE YAPICI STRATEJİ
Türkiye'nin Afrika'da sunduğu model, özellikle Fransa gibi eski sömürgeci güçlerle ve Çin gibi altyapı yatırımları üzerinden nüfuz sağlamaya çalışan aktörlerden farklılaşıyor. Fransa'nın müdahaleci yaklaşımına karşın Türkiye, Afrika ülkelerinin egemenlik haklarına saygı gösteren bir ilişki modeli benimsiyor. Diğer taraftan Çin, Afrika'da sunduğu krediler ve altyapı projeleriyle genellikle "borç tuzağı" eleştirileriyle karşılaşıyor. Türkiye ise daha esnek finansman modelleri ve teknoloji transferiyle, Afrika ülkelerinin ekonomik bağımsızlığını destekleyen bir yol izliyor. Son olarak, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Rusya, Afrika'daki faaliyetlerinde genellikle jeopolitik rekabeti önceleyerek yerel ihtiyaçlara daha az odaklanıyor. Türkiye ise kıtadaki askeri varlığını kalkınma ve insani yardım faaliyetleriyle dengeliyor ve kıtada "güvenliğe katkı sağlayan aktör" pozisyonuyla yapıcı bir strateji izliyor.
Sonuç olarak "Türkiye Modeli", Afrika ülkelerine kalkınma, güvenlik ve bağımsızlık gibi temel hedefler doğrultusunda eşit bir ortaklık çerçevesi sunuyor. Nijerya gibi ülkelerle geliştirilen ilişkiler, bu modelin başarılı bir şekilde uygulanabileceğini gösteriyor. Türkiye'nin bu politikası, sadece ekonomik çıkarlar üzerinden değil, aynı zamanda yerel halkların ihtiyaçlarına yönelik tasarlanan insani yardım ve kalkınma projeleriyle şekilleniyor. Bu ise kıtadaki diğer aktörlerden farklılaşan bir strateji olarak Türkiye'yi bölgesel ve küresel ölçekte daha güçlü bir aktör haline getiriyor.
Gönder